Osmanlı Devleti’nin el konan savaş gemilerini 2021’de hatırlamak – Bir başka 29 Ekim yazısı

NATO kendi müttefiklerine ne kadar güveniyor? Önce Rus S-400 hava savunma sisteminin müşterisi olan Türkiye’nin F-35 projesinden çıkarılması ve sonra Fransa’nın Avustralya’yla imzaladığı denizaltı ihalesinin iptali, her şey bir yana, NATO içinde büyüyen çatlaklar olduğunu ortaya koyuyor.

Bir müttefik ülkenin ısrarla hava savunma sistemlerinden yoksun bırakılması ya da bir başka müttefikin beş yıl önce imzaladığı 56 milyar avroluk ihalenin doğru dürüst bir açıklama olmaksızın feshedilmesi açıklanması kolay kararlar değil. Bu kararların arka planını şimdilik uluslararası ilişkiler uzmanlarına bırakalım. Bu tabloda benim gözüme çarpan, NATO ittifakının içindeki ve çevresindeki gerilimlerin halının altına süpürülemez boyuta ulaşması. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’ın AUKUS (Avustralya – Birleşik Krallık – Birleşik Devletler Hint-Pasifik bölgesi üçlü güvenlik işbirliği) projesi için kullandığı “ihanet”  ve “arkadan bıçaklama” sözcükleri durumun ciddiyetini ortaya koyuyor.

Bugün Vaşington’u bazı konularda kendi müttefiklerinden kuşku duymaya ve ipleri eline almak için kolları sıvamaya iten birden çok neden olabilir. Yeni bir genel savaş riski bence bu nedenlerden önemli biri. Bir tarihçi adayı olarak bu yazıda modern zamanların ilk genel savaşının hemen başında yaşanan bir süreci hatırlatmak istiyorum.

29 Ekim 1914’ün 29 Ekim 1923 kadar hatırlanmaması pek doğal. 29 Ekim 1914’te Rus limanlarının Osmanlı Donanması’na ait gemiler tarafından bombalanması Osmanlı İmparatorluğu’nun iki gün içinde savaşa girmesine neden oldu. Bir felaketler öyküsünün başlangıcı sayılabilecek bu olay aslında başka bir öykünün sonunu anlatıyor. O öykü 1911’de Osmanlı Devleti’nin İngiltere’den iki savaş gemisi sipariş etmesiyle başladı.

Büyük Savaş öncesi ‘Dretnot siyaseti’

İngiltere Donanması’nın 1906’da ilk Dreadnought (Türkçede “dretnot”) türü savaş gemisini kullanıma sokması denizlerdeki dengeyi sarsan bir gelişmeydi. Yüksek kalibreli silahlarla donatılmış ve buhar gücüyle ilerleyen bu gemiler zırh, hız ve ateş gücü bakımından benzersiz araçlardı. Birinci Dünya Savaşı adım adım yaklaşırken denizlerde iddiası olan bütün ülkeler dretnot yarışına girmişti. Joll’un aktardığına göre olağan koşullarda zorlu tartışmalara sahne olan bütçe görüşmeleri söz konusu dretnot bütçesi olunca kolayca ilerliyor, İngiliz Parlamentosu’ndaki muhafazakar temsilciler “We want eight and we won’t wait!” (“Sekiz tane isteriz, daha fazla beklemeyiz!”) sloganıyla gemi yapımını hızlandırmaya çalışıyordu.

Akdeniz’de Yunan Donanması ve Karadeniz’de Rus Donanması karşısında gücünü artırmak isteyen Osmanlı İmparatorluğu’nun dretnot yarışına seyirci kalması düşünülemezdi. 1911’de İngiliz gemi yapımcısı Armstrong Whitworth’a iki gemi siparişi verilmiş, 12 milyon doları bulan ödemenin bir bölümü Osmanlı Donanma ve Muavene-i Milliye Cemiyeti’nin düzenlediği kampanyayla toplanan para sayesinde yapılmıştı. Donanma-yı Hümâyûn’un güçlenmesi için İmparatorluğun dört bir yanında kadınların yastık altında tuttukları altınları bozdurdukları ve öğrencilerin harçlıklarından vazgeçtikleri anlatılıyordu. Bir İngiliz gazetecinin aktardığına göre (The Register, 10 Nisan 1915) Donanma Cemiyeti’ne bağış yapmak [toplumun] “bütün sınıfların[ın] elinden geldiğince katkı koyduğu bir din meselesiydi.”

1914 yazı geldiğinde gemiler hazırdı hazır olmasına ama teslimat işleminin pürüzsüz ilerlemeyeceği de ortadaydı. Osmanlı dretnotlarının Doğu Akdeniz’deki güç dengesini bozacağını bilen ve Osmanlıların Boğazları artık istediği gibi açıp kapayabileceğini gören Yunan Hükümeti siparişin teslim edilmemesi için diplomatik girişimlerde bulunuyordu. Aksakal’ın aktardığına göre Rus Dışişleri Bakanı Sergey Sazonov 30 Temmuz’da İngiliz Dışişleri’ne teslimatın gerçekleşmemesi için çağrıda bulunmuş, durumun Moskova için “devasa önemde” olduğunu bildirmişti.

‘İngiltere için bu iki gemi neden lazımdı?’

Temmuz’un sonu gelmiş ve Osmanlıların “Sultan Osman-ı Evvel” adını koyduğu dretnotun teslimatı şerefine İstanbul’da donanma haftası ilan edilmişti. Osmanlı başkentinde Osmanlı-İngiliz dostluğunun büyük bir coşkuyla kutlanması planlanıyordu. Danışmanlık görevi için Osmanlı İmparatorluğu’nda bulunan İngiliz Deniz Kuvvetleri heyetinin başındaki Tuğamiral Sir Arthur Limpus 27 Temmuz’da Sultan Osman’ı teslim almak için İstanbul’dan ayrıldı.

Yalnız, hesapta olmayan bir şey vardı. Birkaç hafta önce Avusturya-Macaristan veliahtı Franz Ferdinand suikasta uğramış ve patlak veren “Temmuz Krizi” Avrupa’nın diplomasi koridorlarını kilitlemişti. Temmuz Krizi’nin Londra’nın hesaplarını nasıl etkilediğini Fromkin tane tane anlatıyor. Savaşın kısa süreceğini bekleyen İngiliz amiraller için yeni gemi yapımını bekleyecek zaman yoktu. Osmanlı Donanması için yapılan iki dretnotun İstanbul’a teslim edilmeyip Majesteleri’nin donanmasına katılması yaklaşan deniz savaşlarında Londra’yı Berlin karşısında önemli derecede güçlendirecekti. Öte yandan, olur da Osmanlı Devleti’ne teslim edilen dretnotlar Almanya’nın safına geçerse bu kez Londra’nın deniz gücü Berlin’in karşısında önemli derecede azalacaktı. Fromkin bu son olasılığın altının boş olmadığını, Enver ve Talat Paşaların aslında gemiyi alamayacaklarını öğrenmiş olmalarına rağmen 1 Ağustos gecesi yaptıkları gizli ittifak görüşmelerinde Alman Büyükelçi Hans Freiherr von Wangenheim’a Sultan Osman’ı Almanya’nın hizmetine sunmayı teklif ettiklerini yazıyor. Bunun hiç de fena bir teklif olmadığını söyleyebiliriz, çünkü 192 buçuk metrelik ve 27 bin tonluk gemi, döneminin en uzun savaş gemisiydi ve en ağırlarından biriydi. (The Bathurst Times, 29 Ekim 1914)

Tuğamiral Limpus’un başkanlığındaki Osmanlı heyeti İngiltere yolundayken Londra’da hummalı arayışlar başlamıştı. Donanma Bakanı konumundaki Sir Winston Churchill 28 Temmuz’da kurmaylarına teslimata hazır olan dretnotu Osmanlı heyetine vermemenin hukuki kılıfını bulma emrini vermiş, ama henüz iki ülke de savaşta olmadığı için keyfi bir el koymayı hukuken açıklama olasılığı bulunmadığı kısa sürede ortaya çıkmıştı. Churchill’in gemileri Osmanlı heyetine teslim etmeme emrinden iki gün sonra, 31 Temmuz’da Parlamento’da yeni gemilerin Kraliyet Donanması’na katılması kararı alınmasıyla İngiliz bahriyeliler Sultan Osman’a çıktı. Önce Osmanlı Büyükelçisine geminin yalnızca bir süreliğine bekletildiği söylenmişti. 4 Ağustos’ta Londra İstanbul’a gemileri satın almak istediğini yazdı ve İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey’in Osmanlı yetkililerinden durumu anlayışla karşılamalarını şahsen beklediğini bildirdi. İngilizce basında (The Argus, 8 Ağustos 1914) Churchill’in kendilerini Osmanlı dretnotlarının 5 milyon pound karşılığında satın alındığı konusunda bilgilendirdiği yazıyordu ama böyle bir satışı doğrulayan başka bir kaynağa ulaşamadım. Tersine, Aksakal’ın yazdığına göre Osmanlı Hükümeti teslim edilmeyen dretnotlar için ödenen 6 milyon İngiliz sterlinini geri ödemesi ve üstüne 1 milyon pound tutarında tazminat vermesi konusunda 9 Ağustos’ta Londra’ya nota verecekti.

Dretnotlarına kavuşamayan Bâb-ı Âli gemileri satmayı ya da vermeyi tabii ki düşünmüyordu. Donanma Cemiyeti’nin haftalık gazetesi Donanma Mecmuası İstanbul’a hakim olan duyguyu cömertçe aktarıyor: “Her zaman dostluğumuzdan istifade eden İngiliz hükümetinin bu hareketiyle yalnız Osmanlıları değil bütün alem-i İslamı dilgir etmiş [kırmış, gücendirmiş] olduğuna şüphe yoktur.” (10 Ağustos 1914, s. 98)Öfkenin hedefi haklı olarak İngiltere’ydi: “Dişimizden, tırnağımızdan artırıp, biriktirip verdiğimiz paralarla alınan Sultan Osman, Reşadiye yılmazlarını haksız yere İngilizler zaptettiler. Utanmadılar, sıkılmadılar. […] Allah bu kahpeliği onların yanında bırakmaz.” (10 Ağustos 1914, s. 110) Derginin yazarları karşılaştırmalar yapıyor, İtilaf Devletleri’nin deniz gücünün İttifak Devletleri’ninkinden açık ara üstün olduğunu yazıyor ve verilmeyen iki dretnotun İngiltere için neden bu kadar gerekli olduğuna anlam veremiyorlardı. “İngiltere için bu iki gemi neden lazımdı? Bilmeyiz, nasıl bir zihniyettir ki, Müslümanların idrak ve hesabıyla bu derece istihzaya sayik oluyor [alay ediyor].” Ve bu durum öfkeyi bir kat daha artırıyordu. “Biz ki, bu iki dretnotla varlığımızı muhafaza edecektik. Pek çok parçalanan bir vatanın aksam-ı mütebakiyesini [arta kalan parçalarını] muhafaza edecektik. İşte buna mani olan İngiltere’dir.” (12 Ekim 1914, s. 227)

‘Açılan zararı elhamdülillah kapattık’

İngiltere’nin özlemle beklenen gemilere el koymasıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda ortaya çıkan tepki hala tarafsızlığını koruyan İmparatorluğu ister istemez İttifak Güçleri’ne yaklaştırıyordu. Savaşa girmek üzere olan ve doğu cephesinin bir an önce açılmasını uman Almanya bu fırsatı değerlendirmekte gecikmeyecekti.

Cezayir’i bombalamak için Akdeniz’de bulunan Alman zırhlı muharebe kruvazörü SMS Göben ve hafif kruvazör SMS Breslau gemilerine 3 Ağustos 1914 akşamı İstanbul’a gitme emri verildi. İngiltere’nin Almanya’ya savaş ilanıyla başlayan altı günlük maceralı bir kovalamacanın ardından gemiler 10 Ağustos’ta Osmanlı sularına ulaştı. Savaştaki bir ülkenin savaş gemilerinin Boğazlardan geçişine ve Osmanlı limanlarını kullanmasına izin verilmesi kısa sürede diplomatik bir krize neden oldu.

İmparatorluğun genel seferberlik ilan etmesi, Osmanlı limanlarında bulunan yabancı tüccar gemilerinin mallarına el konması ve İmparatorluk’ta görev yapan İngiliz bahriyelilerin kızağa çekilmesi gibi kararlar sonrası İstanbul-Londra ilişkisi biraz daha gerilse de bir süre daha kopmadı. Aksakal’ın yazdığına göre Churchill İmparatorluğun tarafsızlığını koruması önerisini yinelerken Enver Paşa’ysa İngiltere’yle işbirliğinin koşulunun el konulan dretnotlar için tazminat ödenmesinden geçtiğini bildiriyor, bu kez Churchill böyle bir ödemenin ancak Alman gemilerinin Osmanlı sularını süresiz biçimde terk etmesi koşuluyla gerçekleşebileceği yanıtını veriyordu.

Tarafsızlığını korumaya çalışan Osmanlı Hükümeti çok geçmeden çareyi gemileri satın aldığını duyurmakta buldu.Sultan Osman örneğinde Londra’nın kullanamadığı satın alma formülü Yavuz ve Midilli örneğinde işe yaramıştı. Kuyaş Osmanlı yetkililerinin satın alma çözümünün altında yatan mantık yürütmesini şu biçimde özetliyor: “Böylece Almanya’ya tarafsızlıkla uyuşmayan bir ayrıcalık tanınmamış olacağı gibi, Büyük Britanya da Osmanlı Devleti adına inşa edilen paraları da ödenmiş olan Sultan Osmanı Evvel ve Reşadiye zırhlılarına daha birkaç gün önce el koymuş olduğu için ses çıkaramayacaktı.” Batı basınında çıkan haberlere göre (Sunday Times, 16 Ağustos 1914) gemiler 4 milyon pounda satın alınmış ve Bâb-ı Âli Moskova’ya Alman mürettebatın gemilerden indirileceği ve gemilerin Rusya’ya karşı kullanılmayacağı konusunda güvence vermişti.

İngiliz kazığından Alman kıyağına geçişin etkilerini yine Donanma Mecmuası’ndan okumak mümkün. Dergi müjdeli haberi şu cümlelerle veriyordu: “Allah din-i İslama zeval vermeyecek. Allah yardımımıza yetişti. Hükümet babaca, kahramanca yürüdü Almanya’dan gayet büyük bir yılmaz ile gayet büyük bir zırhlı kruvazör satın aldı. Açılan zararı elhamdülillah kapattık. Var olsun din için vatan için çalışanlar. Doğrusu Almanya bu gemileri bize satmakla iyi bir dost olduğunu anlattı. Müslümanlara, Türklere dostluk edenler daima dostluk görürler, mertlik görürler.” (17 Ağustos 1914, s. 122) İki yeni gemi Osmanlı Donanması’nın 17 Eylül’de Heybeliada açıklarında düzenlediği geçit töreninde boy göstermiş, Mecmua geçit resmini kaçıranlar için gemilerin boy boy fotoğrafını basmayı ihmal etmemişti. (Donanma Mecmuası, 21 Eylül 1914)

‘Moskof sahilleri Türk ateşini gördü’

Alman dretnotlarının İstanbul’a yalnızca geçit törenlerinde yüzdürülmek üzere gelmediği biliniyordu. Burada ayrıntısına giremeyeceğim çok taraflı diplomatik ve bürokratik görüşmeler ve pazarlıklar sonucu Donanma-yı Hümâyûn 27 Ekim’de Karadeniz’e açılma emri aldı. Yavuz ve Midilli adlarını alan ve mürettebatına fes giydirilen Alman gemileri Amiral Wilhelm Souchon’un komutasında 29 Ekim sabahı Rus limanlarını topa tuttu ve bu olay Osmanlı İmparatorluğu’nun iki gün içinde savaşa girmesine neden oldu.

Mecmua yazarları üstünde yaşadıkları topraklar için bir felaketler silsilesinin başladığından habersizdi tabii. Gelen haberleri coşkuyla karşılamışlardı. “Donanma-yı Hümâyûn ile Moskof gemileri çarpıştı. Donanmamız kazandı Moskof sahilleri yüzlerce seneden beri görmediği o mehib [heybetli] Türk ateşini gördü.” (2 Kasım 1914, s. 275) “Türkiye’nin hayat ve mematı mevzu bahis olduğu bir dakikada” Karadeniz’in hakimiyetinin Osmanlı Devleti lehine değişmesi karşısında soruyorlardı, “Nasıl sevinilmez?” Yazarların bundan sonrası için önerisi gayet açıktı: “Zelilane [alçakça] evlerinde oturmak isteyenler kadınlarının yanına, Türk ve Müslüman aleminin şu an-ı tarihisinde [tarihi anında] silahın hakkını vermek isteyenler vazife başına!” (2 Kasım 1914, s. 274)

Donanma Mecmuası yazarları yukarda alıntılanan satırları yazarken henüz yüz binlerce Osmanlı askerinin gönderildiği cepheden geri dönemeyeceğini, Anadolu ve Rumeli halklarının enflasyon, iaşe sorunları ve savaş fırsatçılıkları nedeniyle kıvranacağını, felaketler yılı 1915’te tarifsiz acılar yaşanacağını, savaş boyunca milyonlarca hayvanın telef olacağını ya da savaşla yayılan bin türlü salgın hastalığın bu coğrafyada yıllarca hüküm süreceğini bilmiyorlardı…

107 yıl sonra ben düşünmeden edemiyorum, acaba emperyalizmin paylaşım krizi bir üçüncü savaşın patlak vermesine neden olduğunda bu yazının okurları bunu Donanma Mecmuası gibi “sevinçle” mi karşılardı yoksa yeni paylaşım savaşında emeğin ve barışın bağımsız sesini yükseltmenin yolunu mu arardı?

1914’ten 107 yıl sonra…

S-400 ve Patriot füzeleri, F-35 uçakları, F-16 modernizasyon kitleri, nükleer denizaltılar gibi savaş teknolojilerinin kamuoyu önünde giderek daha sık tartışıldığı günlerden geçiyoruz. Bir tarihçi adayı olarak bu yazıda geçtiğimiz yüzyılın başında bu toprakları meşgul etmiş bir olayın kimi ayrıntılarını hatırlatmayı amaçladım.

Eğer siyaset yalnızca liderlerin, diplomatların ve dergi yazarlarının işi değilse bu öyküye de farklı bir tondan son vermek gerekiyor. Yukarıdaki paragraflarda Göben’in kazan dairelerinde haşlanan ateşçilerden, 1914’te emperyalist savaşa karşı mitingler düzenleyen Avrupalı emekçilerden, denizaltı ihalesi iptal edilen France Naval için çalışan işçilerin ve ailelerinin bugün duyumsadığı tedirginlikten söz edilmemiş olabilir.

Buharlı gemilerden nükleer denizaltılara geçtik… Orduların envanterindeki silahların yıkıcılığı ve öldürücülüğü de büyük ölçüde artmış bulunuyor. Bu silahların giderek daha başına buyruk ve daha sorumsuzca davranan siyasetçilerin emrinde olmasıysa kaygıya değer. “Dretnotlarımız, SİHA’larımız” edebiyatıyla gözü boyanmayan ve bu tablodan sağ çıkmak isteyen emekçilerin omzunda ağır bir yük var: giderek artan üçüncü büyük savaş olasılığına karşı barış mücadelesini yükseltmek ve böyle bir savaşta taraf olunmaması için örgütlenmek.


Kaynakça

Aksakal, Mustafa. The Ottoman Road to War in 1914: The Ottoman Empire and the First World War. Cambridge University Press, 2010.

“Erişti Devr-i İkbal-i Osmani.” Donanma Mecmuası, No. 66-18, 2 Teşrinisani [Kasım] 1914, s. 274.

Fromkin, David. A Peace to End All Peace: The Fall of the Ottoman Empire and the Creation of the Modern Middle East. Avon Book, 1990.

“Geçit Resmini Görmeyenler.” Donanma Mecmuası, No. 60-12, 21 Eylül 1914, s. 177.

“Greece and Turkey on the Verge of Another Sanguinary Conflict.” The Keota News, Cilt 4, No. 12, 7 Ağustos. 1914, s. 4.

Joll, James. The Origins of the First World War. Pearson Education, 1992.

“Köylü ile Konuşma.” Donanma Mecmuası, No. 55-7, 10 Ağustos 1914, s. 110.

“Köylü ile Konuşma.” Donanma Mecmuası, No. 56-8, 17 Ağustos 1914, s. 122.

Kuyaş, Ahmet. Tarihi Düşünmek. Kırmızı Kedi Yayınevi, 2016.

“Moskof Donanması Ne Oldu?” Donanma Mecmuası, No. 66-18, 2 Teşrinisani [Kasım] 1914, s. 275.

“Muhterem Millete.” Donanma Mecmuası, No. 55-7, 10 Ağustos 1914, s. 98.

“Müslümanlar Nasıl Düşünüyor?” Donanma Mecmuası, No 63-15, 12 Teşrinievvel [Ekim] 1914, s. 226-27.

“New Dreadnoughts: Agincourt and Erin.” The Bathurst Times, 29 Ekim 1914, s. 4.

“Sold for £4,000,000/Russia Uneasy/Could Destroy Black Sea Fleet.” Sunday Times, 16 Ağustos 1914, s. 9.

“The Turks in Yamen.” The Register, 10 Nisan 1915, s. 4.

“Two Battleships Bought by Great Britain.” The Argus, 8 Ağustos 1914, s. 15.

Zürcher, Erik J. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. Çeviren Yasemin Saner, İletişim Yayınları, 2015.

Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×