Hatırlayalım[*], Cemal Süreya’nın kısa Türkiye tarihini. Beş kısa şiirden oluşan bütününden, üçünü seçip alalım. Nasıl başlıyordu? “Şelaleye / Düşmüştür / Zeytinin dali; / Celaliyim / Celalisin / Celali”… Tarihsel bir olgudan çok, kavramsal bir izleğe bakacak olursak, neden bir dizi farklı örneğin yerine, 16. yüzyılın sonlarından 17. yüzyılın başlarına kadar süren bir “isyan” hareketinin kuşatıcı...
Değerli dostlar, sevgili yoldaşlar Öncelikle, Yunanistan Komünist Partisi’ne, ülkemizden çıkan, ama hepimize, bütün dünya halklarına ait bir değer olan, büyük şair Nâzım Hikmet’i konu edinen bu etkinlik dizisini hazırladıkları için teşekkür ederek başlamalıyım. Bize de burada bulunma fırsatı tanıma inceliğini göstermiş olmaları vesilesiyle, Türkiyeli yoldaşlarınızın içten selamlarını ve dayanışma duygularını iletmeliyim. Bu etkinliğin, ölümünün 52’nci...
Hiç düşündünüz mü, Süleyman Demirel’in[1] “vecize”lerinden en ünlüsü “dün dündür, bugün bugündür”, neden “yaşamın diyalektik akışında doğan yeni olgulara”, “değişen somut koşulların analizi sonucu yeni bir siyasal konum ve söyleme” yorulmaz hiç? Bir totoloji örneğidir, yanlışlanamaz, dün gerçekten dündür, bugün de bugün, ama neden, sağcılığın politik manevralarının omurgasızlığına ve aldatmayı maharet bellemiş demagogluğa örnek olarak...
‘Amacım, başka bir dünya için mücadeleye çağırmak’ Söyleşi: Asaf Güven Aksel Suphi Varım’la bir röportaj gündeme geldiğinde, lafa biraz muziplikle gireyim, Gelenek okurlarının kulağımı derinden çınlatması pahasına, artık esprilere konu olmuş beylik sorularla kendisini şaşırtayım diye düşündüm önce. Sulandırma dozunu ne kadar artırırım diye yoğun emek harcarken de, biraz şaşırarak gördüm ki, uzun yıllardır kültür...
Şiirinden ister şehrin dağdağasında etrafınıza baktığınızda, ister kuytuluk bir el değmemiş bahçede, ister bir bozkır kasabasında, ister göğe bakarken gördükleriniz geçer. Bir de insanlar geçer. Yitirdikleri, yitirdiklerimiz selamlanarak geçer. Fabrikada tarlada terleyenler geçer. Sanki, sanki değil mutlaka, hepsi ellerini birleştirip yoğurmuşlardır Mehmet Barış’ın hamurunu ve o mayasını eritip tüketmemiştir. Mehmet Barış’a ve şiirine ancak üstünkörü...
Philip Kaufman, Kundera’nın romanından uyarlanan, yönetmen ve senarist olarak imza attığı filmde “pornografik” sahnelerin çok yer tuttuğu eleştirisine, “bir tek pornografik sahne var, o da Sovyet tanklarının Çekoslovakya’ya girişi”yanıtını vermişti. İlk bakışta, pek zekice, pek özgürlükçü, pek “reel sosyalizm” eleştirisi içerir görünen bu cakalı yanıt, ancak bu sanal katmanlar dikkatle kazınınca ortaya çıkacak kadar...