Siyaset Gazetesi, sayı:1, Kasım ’88 Evet, yeni bir yayın daha… İnsan ister istemez 1980 öncesini hatırlıyor. O yıllarda ortalama insan psikolojisine “iyi” hitap eden bir tekerleme vardı. Özellikle Türkiye solu için timsah gözyaşları dökmeyi meslek edinen çevrelerde, yatılıp kalkılıp 52 fraksiyondan sözedilirdi. Tekerleme bu 52 fraksiyonla başlardı, bölünmüşlükle devam edip “ah bir birleşilseydi” ile biterdi....
İçinde bulunduğumuz dönem, ekonomik krizin derinleştiği, buna bağlı olarak siyasal ve ideolojik dengelerin hassaslaştiğı, bu anlamda burjuva siyasetçilerinin ne yapıp edip aşma çabasında olduğu bir dönemeç niteliğinde. Bu dönemeçte, biri iktidarda (DYP), diğeri muhalefette (ANAP) iki parti, türlü senaryolarla birlikte (ANAYOL ARAYOL gibi) burjuva siyasetinde vazgeçilmez aktörler olarak yerlerini alıyorlar. Türkiye siyasetinde ANAP ve DYP...
Türkiye’de insanların politikaya uzaklığından söz ediliyor. Son yıllarda burjuvazi bile halkın politikaya uzaklığından yakınmaya başladı. Burjuvazi, yaşanan depolitizasyon sonucunda kendi partilerine toplumun en yeteneksiz kişilerinin rağbet etmesi ve her zaman istediği şartlarda meydanları dolduramamasından yakınıyor. Bu yakınmalarında haksız sayılmaz. Ama önümüzdeki dönemde burjuvazinin depolitizasyondan yakınmak yerine işçi sınıfını fabrikalara ve bürolara hapsetmeye çalışacağını söylemek de...
Bay Başkan: 27 Nisan 1994 günü Çanakkale gezinizde, özellikle de Kale Grubu’nun yeni işletmelerinin açılışında yaptığınız konuşmalar, öncekilere daha büyük yeni yolsuzlukların eklendiği bir dönemde ve de asıl önemlisi insanların çılgınlar gibi dolardan marka, marktan altına, altından TL’ye, TL’den borsaya, borsadan yine dolara, dolardan devlet kağıtlarına hummalı bir biçimde koşuşturduğu, “batıyoruz yoksullaşıyoruz” çığlıklarının köşeleri tuttuğu...
. Emekçi sınıflar için daha fazla işsizlik, daha fazla yoksulluk ve daha fazla sömürü anlamına gelen 5 Nisan ekonomik paketinin; . Sermaye sınıfının emekçilere karşı özelleştirme politikalarıyla gündeme getirdiği ideolojik, siyasal ve ekonomik saldırısının; . Kamu emekçilerini ait olduğu yerden, yani işçi sınıfından koparmaya çalışan ve onların toplu sözleşmeli-grevli sendika hakkını gaspetmeye yönelik girişimlerin; ....
A. DÜNYA KAPİTALİZMİ KRİZ DEVRİMCİ OLANAKLAR: 1.Emperyalizmin yeni dünya düzeni başlıklı saldırısıyla elde ettiği başarının geçici bir üstünlük olduğu, kapitalist sistemin bunalım ve iç çatışmalarıyla açığa çıkmıştır. Kapitalist merkezler arasındaki çelişki,  ABD hegemonyasının tartışılmasını odak almamaktadır. Ancak, ABD aynı zamanda iktisadi krizin de en yoğun yaşandığı odaktır. ABD, Batı Avrupa ve Uzak Doğu öbekleri arasında,...
GELENEK: Sosyalist Türkiye Partisi Türkiye solunun bütününe ilişkin bir değerlendirmeyle yola çıkmıştı. Buna göre, ilk saptama solun genel siyasal gündemin bir parçası olarak kendisini varedemediği ve buna bağlı olarak Türkiye solunun değişik kesimlerinin birbirlerine göre kalıcı veya istikrarlı konumlara yerleştirilebileceği bir haritanın henüz oluşmadığı idi. Son günlerde Sosyalist İktidar Partisi’nin çeşitli yayınlarında bu konunun yeniden...
GELENEK: Son dönemde, SİP yayınlarında, “kriz” bağlamlı çok sayıda yazı çıktı. Bu “yoğunlaşma”nın rasyonalitesi nedir? Halil HACIALİOĞLU: Son dönemde, herkes “kriz” üzerine bir şeyler yazıyor ve söylüyor. Biz bir kriz nesnelliğinin oluştuğunu söyleyerek bir erken teşhiste bulunduk. Ama, -amerikan aptallığına özgü bir deyim kullanacağım için kusura bakmayın- “bu malı artık yalnızca biz satmıyoruz”. Kriz kavramlaştırması,...
GELENEK: Türkiye sosyalist hareketi kriz nesnelliğinde nasıl bir siyasallaşma süreci geçirmeli, hangi araçları ön plana çıkarmalı? OKUYAN: Geçenlerde özel televizyon kanallarından bir tanesinde başta 27 Mayıs olmak üzere “askeri darbeler”i konu yapan bir tartışmaya tanık oldum. Ve, Türkiye’de sosya-listlerin bu şaklabanlığa son verecek bir güç olarak ortaya çıkmamalarına bir kez daha hayıflandım. Sistem içi alternatiflerin...
Bundan önceki iki sayıda, Türkiye ekonomisinin 1980 sonrasını ve 1994 yılında girilen krizin çeşitli boyutlarını ele almaya çalıştık. Ancak, ekonomik krizin kendi başına ele alınmasının, Türkiye kapitalizminin içinde bulunduğu krizin boyutlarını kavramak açısından yeterli bir temel oluşturmaktan uzak olduğunu kabul etmek gerekiyor. Nitekim, aynı sayılardaki ilgili diğer yazılar ağırlıklı olarak krizin siyasal boyutları üzerinde yoğunlaştı....