Yeni Gündem Dergisi’nin geçen yıl Kasım ayında çıkan 37. sayısında “1968 kuşağı”na ilişkin çeşitli değerlendirmelere ve anılara yer verildi. Derginin kapağını bu konu oluşturdu. Burada derginin konuya yaklaşım biçimini tartışacak değilim. İçeride Ertuğrul Kürkçü tarafından yazılan “1968 Yılı” başlıklı bir değerlendirme ise oldukça önemli. Kürkçü’ nün değerlendirmesi o yılları yaşayanlara bugün daha geniş boyutlu çağrışımlar...
Giriş: İki Tipoloji Bu yazıya Türkiye’nin 70’lerde yaşadığı toplumsal-siyasal hareketlenme içerisinde biçimlenen iki insan tipolojisinden söz açarak başlamak istiyorum. Birincisi, politikaya uzaktan ve soğuk bakan aydın, diğeri gündelik bir pratikte sürüklenirken bilgilenmeye zaman ayıramayan sade militan- kadro… İkincisi, devrimci demokrat ve sosyalist gençlerde vücut buldu; geride bıraktığımız altı yılda da toplumun sorunlarının en pahalı faturaları...
Yayınlanmaya başlandığından beri ilgi çeken bir kitap dizisi var: 11. Tez. “Sol” yayıncılığın erken gelmiş bir güncellik içerisinde sıkışmaya başladığı bir dönemde “teorik bakabilen” bir dizinin varlığı, her türlü eleştirinin ötesinde, önemsenmelidir. Kişi, eğilim veya grupların siyasetten uzak durmak gibi bir imtiyazın rahatlığını yaşaması elbette mücadele edilmesi gereken bir tutumdur. Ancak, söz konusu dizi, siyasal...
Politikada kişiliklerin, giderek evrensel çizgilerin, yaşanan süreç sonunda sahneye çıktıkları momente dönmeleri yazgının en kötüsüdür. Tragedya'nın tanımlayıcı ilkesidir. Öte yandan tragedya tanrısal kahramanlar ve traji-komik figüran kişilikler ve seyirciler yaratır. Zaman zaman sahneye fırlayanlar, eleştirmenler, en çok da müzmin izleyiciler. Türkiye sahnesi, kendine özgü zenginliği ile yukarıda simgeleştirilen her tipolojiyi sergiledi. Türk solunun çoğunluğu ise...
Tarihimize ilişkin anı kitaplarını okur musunuz? Görebildiğim kadarıyla bu tür kitaplarda ortak bir özellik bulunuyor. Geçmişin siyasal kamplaşmalarında belirli bir kesimde ön plana çıkanlar tam tamına karşıt kesimin seçkinlerine yönelik insancıl bir anlama çabası sergiliyorlar. Bu çaba kimi durumlarda aklama girişimlerine de dönüşebiliyor. Anlatılan olaylar ne kadar geride kalmışsa, duyarlılık o kadar artıyor. Yazdıkları anılarda...
Bu kadar zavallı olmak gerekir miydi? Yaşadığımız yüzyılda zavallı ve aciz olmanın sınırları var. O sınırların ötesine geçmek çok "reel" nedenlerden olanaklı değil. Ancak Türkiye solu bu sınırları zorlama başarısını büyük bir ustalıkla sürdürüyor. Bizim için ne kadar acı! Türkiye solu, bir kez daha zavallılığa mahkum bir döneme sokulmamalı. Öyle başladı, öyle gitmemeli. Bir anlamda...
  Başka ülkelerde de öyle, Türkiye’de de. Aydın hep günah keçisi yapılır. Hele toplum ciddi bir bunalım yaşamışsa, bunalımın faturasının çıkarılacağı bir kesim aranıyorsa, adres çoğu kez aydınlar olur. Ülkemizde klasik tanımı ile tam tamına “aydın” kavramının karşılığı olmasalar da, bilim adamları, sanatçılar, öğrenciler ve öğretmenlerden oluşan kesimin suçlandığı çok dönem yaşadık. Düzenin bekçileri bir...
İkibinli yıllara demokrasinin gülbahçesinde, millet olmanın gurur ve heyecanı ile giriyoruz: “19. yüzyıldan başlatabileceğimiz bu büyük değişmenin hâlâ içinde yaşıyoruz.” , “… iktidarların, genel ve eşit oy yanında, çok parti ilkesinin geçerli olduğu seçimlerle belirlendiği”,  “hür irade ve özgürlükler düzenini gerekli kılan” demokratik bir Türkiye’ye sağcısıyla solcusuyla hep beraber, birlik ve bütünlük içinde giriyoruz… Kutlu...
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×