Yalnız Türkiye’de olduğu sanılmasın. Bütün dünyada sol hareket içerisindeki üç eğilim, son beş yıl içerisinde önemli değişmeler geçirmekte. Bu üç eğilim, dilerseniz sapma deyin, şu sıralar yeni dengelere, yeni yapılanmalara doğru yol alıyor. Trotskizmin, maoculuğun ve geleneksel sol kökenli revizyonist bölmenin yeni dengelere ve yeni yapılanmalara yönelmesi, çok belirleyici bir gelişme değildir. En azından, bu...
Yeni Düşün’ün nisan sayısındaki talihsiz bir mektuba Gelenek’in önceki kitabındaki değinilmişti. Sonra, Yeni Açılım adında bir tuhaf yayının ilk sayısını okuduk… Bekleniyordu; ama bu kadarı değil… Sovyetler Birliği’ndeki glasnost ve perestroyka süreçlerinin geleneksel solun bazı kesimlerinde yeniden sağa itici bir etki yapacağı biliniyordu; ama bu ölçüde değil. Bir de TBKP programının eleştirilere açık olduğu, değiştirilebilir...
Bu satırlar yazıldığında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin 15 Mayıs 1988 tarihinden itibaren 9 ay içerisinde Afganistan Demokratik Halk Cumhuriyeti’nde bulunan silahlı kuvvetlerini çekmesini de içeren bir anlaşmanın Cenevre’de imzalanmasına bir gün kalmıştı. Ülkede on yıldır sürmekte olan iç savaşta taraf olarak yer alan Sovyet birlikleri, son anda büyük bir sorun çıkmazsa ülkelerine dönecekler. Bundan sonraki...
Haftalık Nokta dergisi daha geçenlerde çarpıcı kapağı, dayanılmaz bir humor içeren fıkra ve vinyetleri, nihayet dışardan Glucksmann, Rosanda, içerden de Akad, Belge ile Marksizm defterini dürmüşken söylenecek ne kaldı ki? Gelenek bu kitabını Avrupa soluna ayırdı. Marksist düşüncenin Avrupa’daki gelişimi de konunun içinde. Nokta‘dan sonra Marksizm için olumlu bir şeyler söyleyebilmenin mümkün olup olmadığını tartarken...
Avrupa solunu bir kez de Avrupa Komünizmi’ni merkeze alarak incelemek, bu çalışmanın bir amacı. Amacın bu şekilde tespit edilmesinden de anlaşılacağı gibi, Avrupa Komünizmi’nin kendi başına eleştirisi bu çalışmanın temel motifi olmayacak. Daha çok ortaya çıkış nedenlerini, neyin evrilmiş hali olduğunu gerilere giderek incelemeye çalışacağım. Bununla birlikte çizilen çerçeve içinde Avrupa Komünizmi anlatılırken bir göz...
Başka yerlerde olduğu gibi Türkiye’de de sosyalist hareketin güç kazanması siyasal mücadelenin ve siyasal dengelerin ürünü olacak. İktidarı giderek daha yakından hissedecek bir hareketin gelişebilmesi siyasal mücadelenin ve dengelerin hakkının iyi verilmesi ile gerçekleşecek. Veya “dengesizlik”lerin… Burada sosyalistlere düşen siyasal mücadelenin iktidarı düşünen ve ona yönelen bir rota tutturmasını sağlamaktır. İki şey öne çıkacaktır bu...
Türkiye solunda nihai hedefin yani sosyalizmin vurgulanması neredeyse bir “garabet” olarak görülmeye başlandı. Nihai hedefin vurgulanması 1961-1971 döneminde de belirli çevrelerden tepki alırdı. Gerekçe şuydu: Türkiye’de ürkütülmemesi gereken millici güçler vardı bunlar “cephe”ye katılmak üzereyken sosyalizm hedefini yineleyip bir çuval inciri berbat etmenin alemi yoktu… Benzer kaygıları bu kez burjuvazinin demokrat olduğu varsayılan kesimlerinden hareketle...
Bolşevikler azınlıktı… Ekim devriminden söz eden birçok yazıda hep çoğunluk öne çıkarılıyor. Yaratılan bir imaj var: Bolşevikler önce çoğunluğu kazandılar, sonra iktidarı ele geçirdiler. Yaratılmaya çalışılan bu imajın gerçekle hiç bir ilgisi yok. Bolşevikler “mucize”yi seviyorlar. 17 ile Batı’yı epey şaşırttılar. Batı marksisti için “mucize” olan, Slav marksisti için gerçekliktir. “Böylesine bir mucize nasıl olabilir?...
”Emredin ne emrederseniz yok edin beni özgürlük yok olmadan.” Robespierre Daha önce bu dizide ileri sürülen Jakobenizm kavramına ilişkin tezlere katkıda bulunmak bu yazının amacını oluşturuyor. Tarihçi Carr “bir yerlerden gelmekte olduğumuz inancı bir yerlere gitmekte olduğumuz inancı ile sıkı sıkıya bağlıdır.”diyor. Bir de Yalçın Küçük’ ün “Aydın kökünü arayan yaratıktır.” sözü var. Tarih bilinci...
Ekim Sosyalist Devrimi’nin 70. yıldönümü geride kaldı. Gorbaçov, bu yıldönümünde ülkesinde yaşanan sürece ilişkin önemli bir konuşma yapacağını daha önce çeşitli yollarla “ima etmişti”. Batının falcı kalemleri hemen harekete geçti. Akla ilk gelen, Hruşçov’un 1956 yılında SBKP Merkez Komitesi’nin gizli oturumunda yaptığı konuşma oldu. Gorbaçov da, benzer ölçülerde çarpıcı bir konuşma yapacaktı. Senaryolar bunun üzerine...