Devrimci teori üzerine düşünceler üretmeye başladığımızda önce devrimci teorinin geçmişine, Marx’a dönmek gerekiyor. Marx sadece “dahiyane” bir bilimsel yasanın bulucusu değildi. O, aynı zamanda bir devrimci ideologdu. Marx’ın ideolojik görüşleri bilimsel temelleri nedeniyle, ama bunun ötesinde devrimci duygusal atılımı, sanatsal yönüyle de işçi-emekçi kitlelerin sevgisini ve bağlılığını kazanmıştı. Marx bir ideolog olarak dogmatik-doktriner değildi. O,...
Gerekli ya da gereksiz, marksizm içi tartışmalarda, “sosyalist demokrasi” başlığı altında toplanabilecek “katılım”, “çoğulculuk”, “özgür seçimler”, “çok seslilik” gibi alt başlıkların daha fazla yer edineceği çok açık. Son olarak Çavuşesku’nun kişiliğinde çok ciddi bir biçimde “kirlenen” sosyalist kuruluş süreçlerinin gelmiş olduğu nokta bu tartışmaları kaçınılmaz kılıyor. Türkiye’de tartışmaların politikasız kimi akımların elinde iyiden iyiye çıkmaza...
Ülkemizde politik “zor” sorununun tartışılması hep baskı altına alınmaya çalışılmıştır. Düzen güçleri “zor” sorununun bilimsel olarak tartışılmasından hep kaygı duymuş, korkmuştur. Biz bu konuda bir politik “zor sosyolojisi”ne olan ihtiyacı vurgulayabilir ve bu alandaki eksikliğin getirmiş olduğu olumsuzlukları belirtebilirsek görevimizi yapmış olacağız. Bu alana yaklaştığımızda öncelikle hiç şüphesiz ki zor olgusuyla devrimcilik arasında kendiliğinden bir...
Türkiye solu uzun süredir “birlik”le yatıp “birlik”le kalkıyor. Somut sonuçlar, ya da sonuçsuzluklar da alındı; bir tarafta SP, diğer tarafta TBKP… İlkinde birleşik yasal parti hedefiyle yola çıkıldı, eski TİKP’e ulaşılabildi… TBKP’de gerçekleşen birlik ise, aslında ayrı durmaları için ideolojik-politik gerekçelerden yoksun kalmış iki oluşumu biraraya getirdi. Bu bir başarı sayılacaksa, TBKP’ye yazılabilecek şu ana...
“Sosyalist parti”nin tartışılmasında birkaç adım daha atmak mümkün mü? Başka deyişle, partinin yapısı, ilkeleri, işleyişi gibi konularda bugünden ortaya konabilecek neler var? Yazı bu alana bir giriş niteliği taşıyor. Kolay iş olmadığını belirtmek isterim. Bir yanda “örgüt anısı” nakletmekten, öte yanda deney-ilke mesafesini bir anda aşıveren tez canlı genellemelerden kaçınmak gerekir. Yaşananlar arasında nelerin gerçekten...
Bugün Türkiye sol hareketinin en temel sorunu nedir? Soruyu biraz daha açacak olursak, sosyalist hareketin bugün geldiği noktadan daha ileriye gidebilmesi ve son yıllarda belirginleşen tıkanıklığın aşılması nasıl mümkün olacaktır? Sosyalizm Türkiye’de toplumsal meşruiyetinin büyük ölçüde sarsılmış olması ve buna rağmen objektif olarak solun güçlenmesi için çok elverişli bir dönemin içinde bulunmamız gerçeğini görerek diyebiliriz...
19. yüzyılda Rusya, Rus aydınları için “büyük ve kutsal bir ana”, Marx ve Engels için ise olsa olsa Avrupa’da düzenin jandarması ya da gericiliğin bir numaralı kalesiydi. Yine de tarihin bir cilvesi olarak ilk sosyalist ülke olma şerefi, “şu köylü” Rusya’nın oldu. Kapitalizmin gelişme dinamikleri hakkında soyut ve evrensel bir model geliştiren Marx, Rusya söz...
İnsanlar tarih içinde bu adı vermemiş olsalar da doğayı, toplumu denetlemek ve değiştirmek için anlamaya yönelik çabalarını, “gelişme yasalarını bulma çabası” olarak görmek doğru olur. Yasa denince akla düzen, uyum geliyor. Bu çok eskiden beri böyle.Pisagor’un öğretisi matematikten kalkarak “bulduğu” uyuma dayanıyordu. O dönem bu düşünce o kadar inandırıcı gelmişti ki, simyagerler elementlerin düzgün çokgenlerden...
Türk solunun en büyük eksikliklerinden biri, çeşitli tartışma başlıklarının içsel bağlarının görülmemesidir. Bunun sonucunda iç tutarlılıktan yoksun görüşler birarada savunulmakta, sosyalist düşünce gereksindiği ideolojik-teorik netlikten uzaklaşmaktadır. Solda politika ve teori adına söz söyleyen, tartışan herkesin bir bütünsellik kaygısı taşıması gerekir. Genel bir ilkeden hareketle savunulabilecek olan bu gerekliliğin altını, burada, solun yaşadığı somut süreçler açısından...
“Klasikler” denildiğinde, solda pek çok kişi için akla Marx, Engels ve Lenin’in çalışmaları gelecektir. Marx’ı ve Engels’i sahiplenenlerden bir kesim ise, Lenin’i “klasik” saymayıp bir “sapma” ya da kendine özgü bir “yorum” olarak değerlendirmeyi yeğleyecektir. Alınan tutum ne olursa olsun konuyu ayrıntılı biçimde tartışmak mümkündür. Ancak amacım bu olmadığından, şu an için özet bir yargıyla...