Bu kitabımız yerel seçimlerin yapılacağı ay yayımlanıyor. Seçimlere kısa bir süre kala sol hareketin daha önceki yıllara benzer bir tavır dağılımına sahip olduğu görülüyor. Yine düzen partilerinden oylarını esirgemeyenler var. Bu kesimlerin sosyalist bağımsız adaylara verdikleri kısmi destek, düzen partilerine oy aktaran bir genel politikanın “istisnası” olarak kaldıkça, pek de bir anlam taşımıyor. Bu kesimler...
Seçim atmosferine girilirken sorunlar ve sorunların politik çözüm önerileri karşısında, toplumda duyarlılıkların kabardığı bilinir. Alışılmış “klasik” anlamı içinde dahi olsa seçimler, “bir devri yönetim”in uygulamalarını savundukları, fiili eylemlerinin “hesabını verdikleri” geleceğe ilişkin hedeflerini, önerilerini ortaya koydukları bir platformdur. Varolan “muhalif”lerin kimliğine göre ve sorunların boyutu, bunların eleştirel düzeyi ve çözüm önerilerine, eylemlere bağlı olarak dinamik,...
Türkiye solunun kendi geçmişine bakışı, ağırlıklı olarak, içinde bulunulan dönemin biriktirdiği kendine özgü tepkiselliklerin gölgesini taşımıştır. Türkiye solunun örgütlenme ve mücadele içinde yer alan kesiminin kendi tarihine “akademisyence” yönelmesi, kuşkusuz ne mümkün ne de kendi başına istenir bir durumdur. Yine de, aşağıda özetlemeye çalışacağımız nedenlerle, Türkiye solunun özellikle 1920-60 dönemine belki bir parça “üstten”, daha...
Türkiye sol hareketinin 1960 öncesi, eskilerin deyişiyle oldukça “netameli” bir alandır. Buna ben de kızıyorum; ama daha çok etik gerekçelerle. Ön plandaki kişilere ve olgulara ilişkin acımasız yargılarda bulunmak kolaydır. Üstelik, acımasız niteliklerine karşın bu yargılarda mutlaka belirli doğruluk payları da bulunacaktır. “Anlayışlı” bir yaklaşımla bu tür yargıların acımasızlık dozajını azaltmak, en başta gençler için...
Sol hareketimizde 1960’ların ikinci yarısından itibaren, daha çok da 1970-80 arasında kullanılan bir kelime vardır: Kuyrukçuluk. Kastedilen çoğunlukla CHP’nin kuyruğuna takılmak oluyor. CHP solcularımız için ancak 1960 sonrasında kuyruğuna takılınabilecek hale geliyor; “ortanın solu” 1962’de doğuyor. Burada ayrıca kanıtlamaksızın, tek parti ve Demokrat Parti dönemlerinde kuyrukçuluğun değilse bile, kuyrukçuluk eleştirilerinin olmadığını, kimsenin kimseyi kuyrukçulukla eleştirmediğini...
Giriş Geçmiş geleceğe yön verir. Bu varsayımı doğrulamak, geçmişin eleştirisinden geçiyor. Sosyalist hareket nedense geçmişini büyük bir kıskançlıkla saklıyor. Bunu anlamak mümkün değil. Çünkü geçmişte yapılan hareketler, eleştiri süzgecinden geçmediği için bir sonraki dönemde tekrarlanıyor. Bu nedenle Türkiye Sosyalist Hareketi’nin tarihinin yazılması gerekiyor; hatalarıyla sevaplarıyla. Çünkü TİP hareketi 60 sonrası tüm sosyalist hareketin kaynağını oluşturuyor....
19. yüzyılda Rusya, Rus aydınları için “büyük ve kutsal bir ana”, Marx ve Engels için ise olsa olsa Avrupa’da düzenin jandarması ya da gericiliğin bir numaralı kalesiydi. Yine de tarihin bir cilvesi olarak ilk sosyalist ülke olma şerefi, “şu köylü” Rusya’nın oldu. Kapitalizmin gelişme dinamikleri hakkında soyut ve evrensel bir model geliştiren Marx, Rusya söz...
Türkiye siyasi tarihine baktığımızda hemen her iktidarın veya iktidara talip olan siyasi yapıların, farklı içerikle de olsa halkçılık ideolojisini ve söylemini kendi ideolojik çerçevelerinin dışında tutmadığını görebiliriz. Hatta halkçılığı, bir siyasal ideoloji şeklinde açıkça formüle etme zorunluluğu bile duymuşlardır diyebiliriz. Böyle bir sahiplenişte de dolaysız olarak bizzat sahiplenenin Türkiye nesnelliğini yorumlamadaki yöntemine ve temsilcisi olduğu...
Türk solunun “yenilikçi” kanadının içinde, biri örgütsel bütünlüğe, diğeri tepkici bireylere dayanan iki yorum giderek şekilleniyor. Tüm kişiliksizleşmeye, örgütsel liberalizme, iddiasızlığa rağmen TBKP, bir örgüt kimliğiyle politika üretme niyetini koruyor. Diğer taraftan Baydar’ın açılışını yaptığı, Teber’in destek verdiği ve son olarak Gönül Dinçer’in doruğa yükselttiği niyetlerde ise, böyle bir kollektivitenin “k”sı yok. Fark da aslında...
1956’daki 20. Kongre sonrasında uluslararası harekette ortaya çıkan şaşkınlığı, hüznü, hatta hayal kırıklığını şimdi daha kolay anlayabiliyorum. “Buzların çözülüşü” olarak adlandırılan sürecin en keskin dönemeçlerinden birisi bu kongreydi. Hangi haklı gerekçelerle yola çıkılırsa çıkılsın, hangi doğru hedefler gözetilirse gözetilsin, “buzların çözülüşü”nde beceriksizlikler çokçadır ve 20. Kongre de bu beceriksizliklerin bir parçasıdır. 1950’lere kadar uluslararası harekette...
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×