Toplumsal süreçlere ilişkin her kavramlaştırma, bu süreçlere ilişkin çözümleme ihtiyacını perdeleme ve çözümlemenin yerine geçme riskini de barındırır. Özellikle sık kullanılan kavramların aydınlatıcı özelliklerini yitirerek birer etikete dönüşmesi her zaman mümkündür. Sözgelimi, “depolitizasyon”, 12 Eylül sonrasında solun oldukça sık başvurduğu bir kavram oldu. Nerede bir tıkanıklık varsa, orada toplumsal depolitizasyonun çıktıları görüldü. Solun önemli bir...
Komünist Parti Manifestosu, bu Şubat ayında, 150 yaşına basıyor. Yani, tam zamanında! 1989’dan bu yana, anti-komünistlerin ve döneklerin oluşturduğu cephe, marksizme ilişkin olarak söyleyebileceği her şeyi söyledi. Marksizmin defterinin dürülmesi adına ellerinden gelen ne varsa yaptılar. Sonuç ortada. Ellerinden, ciddiye alınabilir hiçbir şey gelmedi. Gelinen noktada, marksizm eleştirisi iflas etmiştir. İflas, şimdilik yalnızca teorik cephede....
Belki de geçiyor! Bugüne kadar yaptıklarımızı “savunma” ya da “direniş” hanesine yazmak, en azından kısmen, haksızlık içerebilir. İçersin! Kapitalizmin bugünkü çürümüşlüğünü ve yaşadığımız ortaçağı aratmayan karanlığı hesaba kattığımızda, yapmamız gerekenlerin, yapabilecek olduklarımızın pek azını yaptığımızı kabul etmek zorundayız. Ortaçağı ortaçağ yapan, aydınlanma dönemi ve Fransız Devrimi’ydı. Ortaçağın Avrupalı insanı, karanlık bir dönemden geçtiğinin farkında değildi....
Bir zamanlar dünyayı anlamak kolaydı. Bir tarafta tanrının desteklediği iyiler, diğer tarafta şeytanla ittifak halindeki kötüler vardı. Gerçi bu iki cepheyi birbirinden ayırmak her zaman çok kolay olmazdı. Kötüleri tehlikeli yapan, iyilerin arasına sızmaları, onları yoldan çıkarmaya çalışmalarıydı. Sözgelimi, tanrının yeryüzündeki gölgesi olan padişah ya da kralın çevresinde her zaman onun aklını çelmeye ve onu...
“İdeoloji Üzerine” başlıklı bir önceki yazımda ideoloji ve ideolojik mücadele hakkında görece soyut bir tartışma yürütmüş ve özellikle ideolojik mücadele üzerine daha “elle tutulur” şeyler söylemenin ancak belirli bir tarihsellik yerellik ve sınıf mücadelelerinin somutluğundan hareketle mümkün olduğunu vurgulamıştım. Bu yazıda daha somut ve pratik sorunlar üzerinde duracağım. Ama bunu yaparken “işin teorik tarafı bir...
 Türkiye bir kriz sürecinden geçerken “ideoloji” üzerine yazmanın zamanı mı? Sosyalist hareketin güncel siyasal gündemlerinin yeterince yoğun olduğu bir dönemde başka konu mu kalmadı? Bu tür sorulara verilebilecek bir ilk yanıt, Gelenek’in kendisini güncellikle sınırlamadığı olabilir. Ama böylesi bir yanıt pek yeterli olmayacaktır. Teorik üretimin sınırlarını kesin çizgilerle çekmek her dönem için verimsiz bir çaba...
Gelenek bir yıldır, diğer pek çok sol yayın gibi, kriz çözümlemelerine ağırlık veriyor. Ancak geçtiğimiz yılın ikinci yarısından itibaren sol yayınlarda yer alan kriz tartışmalarının belirli bir doygunluk noktasına ulaştığını, yinelemelerin başladığını görüyoruz. Krizin öngörmüş olduğumuz gibi uzun süreceği, artık iyice netleşmiş durumdayken, çoğu yayının konuyu “tüketmiş” olması, sürecin kısırlığından kaynaklanmıyor. Gerek ekonomik alandaki, gerekse...
Kitap dizimizin sayfalarında sosyalist hareketin, dolayısıyla da bu hareketin militanlarının “görev”leri ve “sorumluluk”ları üzerinde sıklıkla, belki de gereğinden fazla duruldu. Olanaklar ve kazanımlardan çok, zorunluklar ve yükümlülüklerin altı çizildi. Bunlara hızlı hareket etme çağrısı eklendi. Gelenek okurları, bu tercihimizin temel teorik ve politik gerekçelerini yeterince biliyor. Sınıf mücadelelerinde öncülüğün yerine ilişkin teorik saptamalarımız ve politikada...
Geçen yazımızda sınıf hareketinin siyasallaşma düzeyindeki nesnel geriliğin Öncü örgüte yüklediği görevleri ele almaya çalışmıştık. Yazımızı, “siyasal dayatmacılık” misyonunun ilk elden nasıl ve nereye kadar sorularına muhatap olduğu saptamasıyla bitirmiştik. Konuya bu noktadan devam etmek istiyoruz. Siyasal dayatmacılık olarak ifade ettiğimiz, sosyalist hareketin siyasal faaliyetinin sınıfın mevcut siyasallaşma düzeyini zorlaması, sınıf mücadelesinin dinamiklerinden kopuk, keyfi...
12 Eylül’den bu yana, sınıf mücadelelerinin sosyalistleri bugünkü netlikte davet ettiği herhangi bir dönemden geçmedik. Üstelik, bu davet, icabet etmememiz halinde türünün son örneği olmaya da adaydır. Son onbeş yılda, sosyalizmin prestiji, solun güncel etkinliğini aşan bir parametre olmaktan giderek uzaklaşmıştır. Gerek solun 1980 iflası ve sonrasındaki zayıflığı, gerekse reel sosyalizmin çözülüşü, sosyalizmin reel bir...