Türkiye’de, sermaye iktidarının neredeyse tüm tarihini kapsayan kronik krizine bulunan çare, Cumhuriyet’in tasfiyesi, egemen ideolojinin yeniden yapılandırılması ve devletin dağıtılıp yeniden organize edilmeye çalışılması oldu. Son tahlilde, kapitalist sınıfın uzun vadeli çıkarlarını gözeten, yönetici sınıfın iç çelişkilerini bastıran, onlara müdahale eden ve yer yer ağırlık kaydırmalarını zorlayan, üstüne üstlük bir de “akıl” vehmedilen devletin kendisi...
Ortadoğu’da, ABD’nin Irak işgali ile başlayan, ancak “Arap Baharı” ismi verilen süreçle süreklileşmiş bir felaket boyutunu alan “mülteci krizi”ni dünya gündemine sokan kıtanın Avrupa olması, emperyalizm karşıtı hisleri harekete geçirse de, bir açıdan normal sayılmalı. İnsanlar tarih boyunca göçe zorlanmış olsa da, “mülteci”  toplumsal kategorisinin dünya sistemine dahil olması, 2. Dünya Savaşı’nın son yıllarına ve...
AKP’nin 1 Kasım’da elde ettiği %50’lik başarı, 2013’ten beri tökezleyen ve “gitti, gidecek” denilen bu partinin bir süre daha Türkiye ve bölge halklarının başına bela olacağının tesciliydi. Oysa beş sene önce böyle miydi? “Arap Baharı” ile şişen yelkenler, 2011’deki seçimlerle birlikte iyice kabarmıştı. Tüm Ortadoğu’ya prototipi AKP olan Müslüman Kardeşler rejimleri yerleşecek ve Yeni-Osmanlıcıların bölgesel...
 “Batılı ülkeler, Rusya’nın Suriye’deki askeri faaliyetlerine olumsuz yaklaşıyor. Çünkü bu faaliyetler, Rusya’ya karşı yürütülen büyük kampanyayı bozuyor. Batı’nın 2-3 sene önce yapması gereken adımları hayata geçiren Putin, Batı’ya hatalarını gösteriyor.”  “Şi’nin (Çin lideri Cinping) nihai ana planı açık: Rusya-Çin-Almanya ticaret ittifakı. Alman siyasetçiler hala mesajı alamamasına rağmen, Alman iş dünyası bunu fena halde istiyor. Şi...
Kısa sayılamayacak bir süredir, Türkiye’de bir dönemin kapandığından bahsediliyor. İktidar partisinin en yetkili ağızlarından birçok kez, hem de birbirinden farklı benzetmelerle duyuruldu bu kapanış: yüz yıllık parantezi kapatacaklarından bahsettiler örneğin; Sykes-Picot ile başlayan tarihin bir arıza olduğunu söylediler, kendilerinin ise birer restoratör… Her benzetme, artık dikiş tutmayan bir emperyalist statükoyla birlikte barutunu çoktan tüketmiş Cumhuriyet’e...
Marksizmin ulusal sorunu nasıl kavradığını düşündüğümüzde aklımıza Lenin ve Stalin’in geliyor olması, tarihin bir hayli darwinist olmasından mı kaynaklanıyor? Tarihten bahsederken  “güçlülük” ile “haklılık” arasında öyle ya da böyle oluşmuş bir bağ olduğunu kabul edebiliriz; ancak işin içine teori girince, her şey bu kadar “gri” mi olmalı? Ortada en hafif deyişle bir sorun olduğu hemen...
Türkiye’nin bir dönüşümden geçirildiğini uzun süredir yazıyoruz. Siyasi, ekonomik, askeri ve ideolojik düzlemlerin hepsinde bir yeniden yapılandırma süreci işliyor. Kavgayı yürüten aktörler de, kavgayı kendi bulundukları konumdan meşrulaştırmak için yoğunlaştırılmış bir ideolojik mücadele verme ihtiyacı duyuyorlar. Dileyen, kutsal kitapların vazgeçilmez hikayelerinden Habil ile Kabil’i veya İbrahim ile oğlu İsmail’in hikayesini aklına getirebilir. Kurulacak benzerlikleri abartmamak...
Karl Marx: Bağnazlık Üzerine Bir Araştırma Edward Hallett Carr Çeviren: Uygur Kocabaşoğlu İletişim Yayınevi, İstanbul, 2010, 367 sayfa.   Biyografi yazımını tarihçilik mesleğine dahil etmek gerekiyor. Biyografi yazarı, yazımın nesnesi olan tarihsel kişiliğe dair verileri toplayıp işlerken, belirli bir yönteme sahip olmak zorundadır. Bu yöntemi kabul etmek yahut reddetmek okurun elindedir. Örnek olsun, kişinin kendisinin...
 “Ulusallık sorunu bir dünya devrimi sorunu olduğuna göre, olumlu ya da olumsuz niteliği, ancak dünya devrimine oran ve görecelilikle belirir.” Genel olarak ulusal sorun, Türkiye özelinde de Kürt sorunu daha önceleri defalarca Gelenek sayfalarında, değişik boyutlarıyla işlendi. Ulusal sorun konusunda, konuşan ve konuşabilecek herkes açısından söylenmesi gerekenlerin söylendiğinde ısrar etmek durumundayız. Güncel politik konumlanışların bu...
Rus Düşünce Tarihi Aydınlanma’dan Marksizme Andrzej Walicki Çeviren: Alâeddin Şenel İletişim, İstanbul, 2009, 688 sayfa   “Geç kalmışlık” hissinin bir ülkedeki düşünsel birikimi Rusya’daki kadar “özgün” kılacağı kimin aklına gelirdi? Öyle ya, Batı Avrupa’nın tarihsel gelişimine bakarak tarif edilen bir geç kalmışlık sadece Rusya’ya özgü bir durum değildi. En gelişkin ifadesini klasik Alman felsefesinde ve...
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×