“Artık” 2000’lere gidiyoruz. “Artık” değişmek gerekiyor. “Artık” eskiyi bırakma, gömme günüdür… Her yıl 31 Aralık günü kentlerimizin caddelerinde bir koşuşturmadır gider. İnsanlarımız kendilerini oraya buraya atarak yeni yılı karşılamaya hazırlanırlar. İşte biraz bunu andırıyor: Türkiye’nin sağı ve solu, galiba en çok da solu, bir mesih bekler gibi bekliyor 2000’leri. Ne olacak acaba? Dinamo Kiev iyi...
Ekim Devrimi’nin üzerinden yetmiş yıl geçti. Yetmiş yıl sonra bakıldığında, Devrim’in dünyadaki yansımalarına ilişkin olarak, çok daha net biçimde görülebilen noktalar var. Bunlardan biri ile başlamak istiyorum. Bolşevikler 1917’de Çarlık Rusya’sında iktidarı aldıklarında, dünyanın batısı ile doğusu arasında, pek çok açıdan, önemli uçurumlar vardı. Bir yanda gelişmiş kapitalist ülkelerin aydınları ve işçi sınıfları, öte yanda...
Yazının hareket noktasını basit denebilecek bir gözlem oluşturuyor. Başlarken bunu kabaca dile getirmek istiyorum. Türkiye solunda, ülkenin ve solun tarihine ilişkin çarpıcı bir bilgisizlik söz konusudur ve bu bilgisizlik solu kısır bir pragmatizmin sınırları içine giderek daha çok hapsetmektedir. Az önce kullanılan “bilgisizlik” sözcüğünün kendi başına doyurucu olmadığını biliyorum. Ancak, Türkiye solunun tarihle ilişkisini daha...
Tüm dünyada ciddi yankılar uyandıran Gorbaçov açılımlarının bir önemli uzantısı da, kanımca, enternasyonalizmin somut içeriğinin yeni yorumlarla ele alınışı olacaktır. Kimi geleneksel partilerin “yeni yönelimler” içinde olduklarını açıkça ilan etmelerine bakılırsa, ortada artık olasılığı da aşan somut adımlar vardır. Bu somut adımlar, hiç kuşkusuz uluslararası koşullarla birlikte, Gorbaçov açılımlarının belli yorumlarına dayandırılmaktadır. Uluslararası işçi sınıfı...
Legal sol parti, 1987 yılının ikinci yarısında Türkiye solunun ağırlıklı gündem maddesini oluşturacağa benziyor. Gelenek, 8. kitabının “Gündem”inde konuya yaklaşımının genel hatlarını ortaya koymuştu. Burada, zaman zaman geçmişe de dönerek, bu genel yaklaşımı kimi görüşler doğrultusunda ayrıntılandırmaya çalışacağım. Daha yolun başındayken bir noktada açık olunması gereğine inanıyorum: Tarihsel ve sınıfsal zorunluluklar, istisnasız her koşulda kitlesel...
Türkiye solunda 1980 öncesinin yoğun tartışmalarına dönülüp bakıldığında, bir garipliği anımsamamak mümkün değil. Gerçekte ciddi ciddi bakılsa, bu tartışmalarda bir değil pek çok gariplik görülür. Ama biri özellikle ilginçti, hatta rahatsız edici bir yön de taşıyordu. Bir büyük kentimizin gecekondu kesiminde yaşayan, 17-18 yaşlarında delişmen devrimciler, kimi özellikleri ya da bağlı oldukları “siyaset” gereği, geleneksel...
İnsanlık 21. yüzyıl dönemecine yaklaşıyor. Teknolojik gelişmenin yaşama tanıttığı yenilikler, ilerisi için, umuttan çok korku ve kuşku üretmekte kullanılıyor giderek. Yaşarken, yaşadıklarını abartmaya hep meraklı olmuş insanoğlu, dünyasının görülmemiş ölçüde köklü bir değişim geçirdiğine inanıyor. Bu inançla, geçmişte yarattığı ve en büyük onuru olması gereken kimi ürünlere bile zaman zaman “aşılma” esprisi çerçevesinde küçümseyerek bakabiliyor....
Bu çalışma, geleneksel sol çizginin Türkiye’deki tarihsel biçimlenişine ve kimi güncel sorunlarına daha yakından bakmayı amaçlıyor. Gelenek dizisinde birkaç kitaptır yer alan, geleneksel sola ilişkin çözümlemelerin, bu çalışma ile daha bir belirginlik kazanması gerekiyor. Söylenenlerin Türkiye’deki tarihsel deneyime ilişkin oluşu, bir başka deyişle çıkış noktasını bize yakın bir somut zenginliğinin oluşturması, daha ileri düzeyde netlik...
Bu ülkenin geleneksel solunda ilk tanıdıklarımdan, sevimli, sıcak ve yiğit Atilla Arsoy’un anısına… Gelenek dizisi kitaplarında sola ilişkin olarak yapılan bir sınıflama dikkat çekmiş olmalı. "Geleneksel sol" ve "yeni sol" biçimindeki bu sınıflama, bölgesel ya da geçici nitelikteki bazı çizgileri ayıklayıp tabloyu yalınlaştırdığı için yararlıdır sanıyorum. Elbette tanımlamalarda belli bir netliğin sağlanması, kavramların içlerinin doldurulması...
Yeni Gündem Dergisi’nin geçen yıl Kasım ayında çıkan 37. sayısında “1968 kuşağı”na ilişkin çeşitli değerlendirmelere ve anılara yer verildi. Derginin kapağını bu konu oluşturdu. Burada derginin konuya yaklaşım biçimini tartışacak değilim. İçeride Ertuğrul Kürkçü tarafından yazılan “1968 Yılı” başlıklı bir değerlendirme ise oldukça önemli. Kürkçü’ nün değerlendirmesi o yılları yaşayanlara bugün daha geniş boyutlu çağrışımlar...
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×